2 Aralık 2014 Salı

KARŞIYAKA


Karşıyaka İlçesi, İzmir Körfezi'nin kuzeyinde 50 kilometrelik bir alanda kurulmuştur. Yamanlar Dağ Grubu'nun güney yamaçlarını da içine alan Karşıyaka'nın doğusunda Bornova, batısında Çiğli ve kuzeyinde Menemen bulunmaktadır. Denizden yüksekliği 1-700 metre arasında değişmektedir. Bostanlı, Alaybey, Nergis gibi semtler ovada, Cumhuriyet ve Zübeyde Hanım gibi semtler ise yamaç arazilerde kurulmuştur.
19. yüzyıl Batı kaynaklarında "Kordelio" (Kordelya) adı ile anılan ilçenin; tenis, futbol, basketbol, yelken, voleybol, karate, judo, masa tenisi, kürek, golf, atlı spor, ragbi ve hokey dallarında faaliyet gösteren ünlü Karşıyaka Spor Kulübü bulunmaktadır.



14 Ocak 1923 tarihinde Karşıyaka’da vefat eden Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın kabri de burada bulunmaktadır.

Küçük Yamanlar Tepesi ve su deposu kazıları sırasında tahrip olan höyükte bulunan kültür tabakaları ve seramik buluntularından yola çıkılarak yapılan tarihlendirmeyle Karşıyaka’nın,  İzmir’den daha eski bir tarihsel geçmişe sahip olduğu görülmüştür. Tepede görülen en erken tarihli seramikler uzmanlar tarafından Neolitik Çağ’ın geç safhasına (İ.Ö. 5000) tarihlendirilmektedir.


Karşıyaka'nın toplam tarım alanı 446 hektardır. Tarım arazisinin % 38.1'inde zeytin bulunmaktadır. Tarıma elverişli boş alanın tarım arazisine oranı % 50.9'dur. Toplam tarım alanın 39 hektarı halk tarafından sulanmaktadır. İlçede devlet sulaması yapılmamaktadır. Tarımsal işletme büyüklüklerinde ise sayıları az olmasına rağmen küçük işletmelerin hakim olduğu görülmektedir.


Karşıyaka'da üretilen tüm sebze miktarının hemen hemen yarısını domates oluşturmaktadır. İlçede meyve üretimi de yapılmaktadır. Meyve ağaçları sayısı bakımından çoğunlukla armut, erik ve mandalina ağaçları oluşturmaktadır. Üretim miktarı açısından ise mandalina ilk sırada yer almakta, onu erik takip etmektedir. İlçe köylerinde hayvancılık yapılmaktadır. Özellikle küçükbaş hayvancılık yaygındır. İlçede üretilen hayvansal ürünlerin en önemli kısmını süt oluşturmaktadır. İlçedeki 2 köyde 1618 adet yeni tip kovanda bal üretimi yapılmaktadır.

 Karşıyaka İlçesi'nde yerleşim ve ekonomik faaliyetler 19. yy'ın ikinci yarısından sonra başlamıştır. Daha önceleri tarla ve bahçe ziraatı yapılan ilçede, ticaret ve sanayi 20. asrın ikinci yarısından sonra başlamıştır. Bugünkü özelliği ile Karşıyaka bir yerleşim birimi özelliği taşımaktadır.


20 Kasım 2014 Perşembe

KARABURUN



Karaburun; İzmir'in en küçük ilçesidir. İlçe Merkezi, Karaburun Yarımadası Kuzey ucunda kurulmuştur. Sahip Adası ve Küçükada olmak üzere 2 adaya sahip bulunmaktadır. Genellikle engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Yarımadanın yaklaşık güney-kuzey doğrultusunda uzanan Bozdağ kütlesi en önemli yükseltidir ve en yüksek tepesi 1218 m. yüksekliktedir. Doğusunda Urla, Güneyinde Çeşme, batısında yer Yunanistan' ın Sakız Adası (15 mil mesafededir.) kuzeyinde Midilli Adası, kuzey doğusunda ise Foça yer almaktadır.

İzmir Körfezi’nin girişinde, körfezi kontrol eden önemli kilit noktalardan biri olan Karaburun Yarımadası’nda eski çağlardan buyana yerleşim izlerine rastlamak mümkündür. Kaynaklarda yarımadanın eski adı Mimas olarak geçmektedir. Karaburun Yarımadası’ndaki Çakmaktepe mevkiinde yapılan kazılarda Kalkolitik döneme ait ( M.Ö 4000 ) kesici araçlar, taş el baltaları ve ilkel çanak çömleklere rastlanmıştır. Bölgede M.Ö 3000’li yıllardan itibaren Hititler varlık göstermişlerdir. Hititler’in ardından sırası ile bölgeye Yunanlılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar egemen olmuştur. Antik dönemde bölgedeki Erythrai kenti sayesinde oldukça önemli bir kültür ve ticaret merkezi durumuna gelen yarımada, Helenistik ve Roma döneminde önemini kaybetmiştir, Bizans döneminde ise eski canlılığını tekrar kazanmıştır.

1086-1095 yılları arasında Çaka Bey ile Türklerin yönetimine giren bölge kısa süre sonra tekrar Bizanslıların eline geçmiştir. Beylikler döneminde Aydınoğlu Mehmet Bey’in buraları alması ile yöre Aydınoğulları egemenliğine girmiştir. Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı hakimiyetine geçen Karaburun  Ankara savaşının ardından (1402 ) tekrar Aydınoğullarının eline geçmiştir. Fetret devrinin ardından 1425-1426  yılında  Çelebi Mehmet bölgeyi ikinci defa Osmanlı topraklarına katmıştır.

Karaburun Yarımadası bitki örtüsü itibariyle tipik bir Akdeniz Bitki özelliği taşır. Ancak Karaburun' da tüm bu bitkiler farklı özellikleri de beraberinde barındırır. Örneğin; zeytinde "Hurma"yı, çiçekte"Nergiz"i, sebzede "Enginar"ı, kendine has özellikleriyle sadece bu yarımadada bulmak mümkündür. Karaburun Yarımadası'nın bitki örtüsünü genellikle makiler oluşturur.Ormanlar bakımından fakirdir. Yaklaşık 27.000 Hektar Kızılçam ormanı mevcuttur. Bölgesel bazı değişiklikler göstermekle birlikte bitki örtüsünü oluşturan bitkiler çoğunlukla deliceler, kocayemiş, sandal, menengiç, kermez meşesi, tesbih, akça ağaç, sakız, laden gibi bitkilerdir.

Karaburun Yarımadası geçmişinde Bağları ve Zeytinlikleri ile tanınan bir yöre iken aradan geçen uzun zaman içinde bağ alanlarının miktarı oldukça azalmıştır. Bunda, yörenin göç veren bir özellikte olması, ekonomik nedenler, önlenemeyen hastalıklar ve en önemlisi yöre nüfusunda meydana gelen değişimler önemli rol oynamışlardır. Elbette bugün de zeytin, Yarımada için çok şey ifade etmektedir. Yaklaşık 2560 Hektar arazide 470.750 zeytin ağacı mevcuttur. Ürün yıllarında yaklaşık 3500 ton ürün alınmaktadır. Zeytinliklerin bir bölümünün ulaşım zorluklarından bir bölümünün ise sahiplenilmemekten ürünleri toplanamamakta, bu da kayıplara neden olmaktadır. Son yıllarda bazı girişimciler arazi kiralamak suretiyle Zeytincilik yapmaya başlamışlardır. Ayrıca Yarımada genelinde "Organik Tarım" bilinci yerleştirilmeye çalışılmakta ve bu konuda çok ciddi hamleler yapılmaktadır.

Karaburun dağlık olması nedeniyle tarım alanları oldukça sınırlıdır. Eskiden bu sınırlı alanlarda özellikle tütün ekimi ve bağcılık yaygın olarak yapılmaktaydı. Ancak günümüzde, çok sınırlı bir bölgede yapılan bağcılık hariç diğer tarım ürünleri üretilmemektedir. Üretilen ürünlerin tamamına yakını ise organik tarım ürünüdür. Toprağının ve ikliminin özelliğinden dolayı tarım ürünleri (zeytin yağı, enginar, nergis ve mandalin) çok kaliteli, bazıları da (hurma zeytin) Karaburun’a özgü  ürünlerdir. Özellikle zeytin yağı ve hurma zeytin için paketleme tesisleri kurularak bu ürünlerin Karaburun markası olarak sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da tanıtılması için girişimler devam etmektedir. Bu çalışmalar çerçevesinde Eğlenhoca Köyü’nde en son teknoloji ile çalışan bir zeytinyağı fabrikası kurulmuştur.

Karaburun’un mandalini de oldukça kalitelidir. Özellikle Bozköy Uzundere, Yeniliman ve Küçükbahçe yörelerinde yetiştirilen bu ürün, henüz bir paketleme tesisi olmadığından çok ilkel yöntemlerle pazarlanmaktadır. Bu tesis yapıldığı takdirde hem ürünün değeri artacak, hem de yurtdışına ihraç olanağı doğacaktır. Böylece ülkemizin ve yöre halkının ekonomisine önemli katkı sağlayacaktır.

Rumlar zamanında yaygın olan ve yaklaşık 35-40 yıl öncesine kadar devam eden bağcılık, Karaburun’un en önemli gelir kaynaklarından birini oluşturmaktaydı. Eski dönemlerde Karaburun’da yetişen veSultaniye, Karaburunî olarak adlandırılan üzümler, Osmanlı Devleti sarayında bile aranan çok kaliteli üzümlerdir. Yine 35-40 yıl öncesine kadar çekirdeksiz (Sultaniye) ve Razaki üzümlerimiz yaş olarak frigorifik kamyonlarla Avrupa’ya ihraç edilmekteydi. Ayrıca en kaliteli şaraplık üzümler de yine İlçemiz ve köylerinde yetişmekteydi. Ancak günümüzde gençlerin Karaburun’ dan göç etmeleri nedeniyle üzüm bağlarının miktarı oldukça azalmıştır.

KARABAĞLAR


İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı metropol ilçelerden biridir.Güneyinde Gaziemir, doğusunda Buca, kuzeyinde Konak ve batısında da Balçova ilçeleri ile çevrilidir. 3700 hektarlık alanda kurulu Karabağlar'ın nüfusu 441 bindir. 6 Mart 2008 tarihinde kabul edilen 5747 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuştur. Nüfus bakımından İzmir'in en büyük ilçesidir.

Mobilya sektörünün bulunduğu Karabağlar; 200 yıl önce, uçsuz bucaksız kara üzüm bağlarıyla kaplıydı. 1920'li yıllarda Reşat Nuri Güntekin'in romanlarına konu olan Bozyaka bağları buradadır ve Çalışıkuşu Romanı'nı yazdığı, Bozyaka'daki evi de geçtiğimiz yıllarda ünlü yazarın isminin verildiği bir kitaplığa dönüştürülmüştür.Reşat Nuri Güntekin birçok ünlü romanını be evdeyazmıştır.

28 Ekim 2014 Salı

19 Ekim 2014 Pazar

GÜZELBAHÇE

Güzelbahçe, kuzeyinde İzmir Körfezi, doğusunda Narlıdere ve Konak, güneyinde Menderes ve Urla, batısında yine Urla ile çevrili, İzmir’in merkezine 24 km. uzaklıkta şirin bir ilçedir.

Güzelbahçe’nin tarihi M.Ö. VII.yüzyıla dayanmaktadır. Bu dönemde bölge Dor Kabilesi tarafından işgal edilmiş ve buraya “Klonamiye” adında bir şehir kurulmuştur. Yöre tarih boyunca, Pers, Yunan, Roma ve Bizans dönemlerinde yerleşim yeri olmuş, özellikle askeri birliklerin konakladıkları bir merkez haline gelmiştir. Malazgirt Savaşından sonra Türkmen boyları buraya yerleşmiş, Çakabey bir süre yöreye egemen olmuştur. Aydınoğulları 1310 yılında yöreyi ele geçirmiş, 1334’te Haçlılar buraya kısa bir süre ele geçirmişler, Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı topraklarına katılmışsa da Ankara Savaşından sonra Timur tarafından  Aydınoğullarına verilmiş, bir süre Haçlıların yönetiminde kalmış ve 1426’da kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.

İlçenin 6-7 km uzunluğunda sahil şeridine sahip olması nedeniyle balıkçılık İlçe ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. İlçede ralli yarışları yapılıp paraşütle atlama gibi spor etkinlikleri düzenlenmektedir.

8 Eylül 2014 Pazartesi

İZMİR'İN KURTULUŞ GÜNÜ


1922 yılında,
bütün dünyada,
eşi benzeri görülmemiş bir,
doğumun sancıları yaşanıyordu Anadolu’da!

Kirlenmişti.
Trakya, Ege, İzmir, Aydın, Antep, Maraş, Mardin, Antalya.
Ve tüm Anadolu,
düşman çizmeleri altında!

Sadece gaflettekiler,
sadece dalalettekiler,
ve bir de ihanettekiler huzurluydu!
Kan ağlıyordu. Türk Yurdu!
Yanıyordu Anadolu!
Analar, bacılar, çocuklar kahroluyordu.

Vatan,
düşmanın dipçiğinden,
düşmanın süngüsünden,
düşmanın zulmünden mutlaka kurtarılmalıydı.

Asırlardır bağımsız yaşamış Türk milleti,
imkansızlıklardan nasıl imkanlar yaratır göstermeliydi ,
dosta düşmana.

Böyle düşünüyordu Mustafa Kemal.
kalpağı başında;
Amasya'da, Erzurum'da, Sivas'ta Ve Ankara’da.

Savundular vatanı,
'Ya istiklal ya ölüm! ' diyerek İnönü’de.
Eskişehir’de.
Sakarya’da.

Perişan ettiler,
kendilerinden kat kat üstün Yunan ordularını.
Afyon Ovası'nda, 30 Ağustos'ta.

Düşman yenildi, Trikopis esir.
Bütün dünya şaşırdı Bu nasıl iştir!
Kaçıyordu düşman Ser sefil.

Haykırdı Mustafa Kemal.
“Ordular, ilk hedefiz Akdenizdir..İleri..”

9 Eylül'de!
Marşlar söyleyerek Girdi İzmir’e,
Kuvay-i Milli.

Hükümet konağı’nda yüzbaşı Şeref,
Kışla’da Zeki Doğan,
Kadife Kale’de Asteğmen Besim,
boyları dev kadar!
çektiler ayyıldızlı bayrağı göndere,
inmemek üzere mahşere kadar.

Güldü İzmir Boğazı Güldü Karşıyaka,
Konak, Kordonboyu.
Saat Kulesi güldü.
Hasan Tahsin, attığı ilk merminin nereye girdiğini ilk o zaman gördü!

İzmir’in Dağları’ndaki, Kalpaklı şahinlerin ağız dolusu güldüğü gün,
92 yıl önce işte bu gündü.!

Kaynak: Şu Çılgın Türkler

19 Ağustos 2014 Salı

GAZİEMİR

Gaziemir, İzmir'e bağlı metropol ilçelerden biridir. Batısında ve kuzeyinde Karabağlar, doğusunda Buca, güneyinde Menderes ilçeleri ile çevrilidir.  Eski adı Seydiköy’dür.

XIV. yüzyılın başlarında Seydiköy  Aydınoğulları Beyliği  büyük bir köydür. Civardaki diğer yerleşmelere göre sahip olduğu bu büyüklük onu, XIX. Yüzyılın ikinci yarısından sonra nahiye merkezi konumuna getirmiştir. XIX. yüzyı sonlarında Aydın tren yolu üzerinde burada  Gaziemir adıyla anılan bir istasyon inşa edilmiş ve bu istasyon köye hareket getirmiş ve zamanla Seydiköy adı terkedilerek yöre Gaziemir olarak anılmaya başlamıştır.


1926 yılında belediye olan Gaziemir,  1980 yılına kadar belde belediyesi olarak hizmet vermiş, 1980-1992 yılları arasında Konak İlçe Belediyesi sınırlarına dahil edilmiştir. 1992 yılından itibaren Gaziemir İlçe Belediyesi olarak hizmet vermektedir. Özellikle XX. Yüzyılın ikinci yarısında, Cumhuriyet Döneminin hakim kıldığı modern şehircilik anlayışı doğrultusunda yaşanan hızlı gelişmelerle birlikte, İzmir’in önemli metropolleri arasına girmiştir. 1970’lerden itibaren yoğunluk kazanan sanayi ve ticaret merkezi haline gelmesi bunda önemli rol oynamıştır.  Yakın zamanda devreye konulan otoyol ağı ve hava limanının da etkisiyle, ilçe hudutları dahilinde kurulmuş Ege Serbest Bölgesi ise bu gelişmeyi olgunlaştırmıştır.

27 Temmuz 2014 Pazar

FOÇA


İzmir'in kuzeyinde yer alan bir sahil ilçesidir. Kent Antik Çağda bir İyon yerleşimi olarak ortaya çıktığında civar denizde yaşayan foklardan dolayı Phokaia adını almış, sözcük günümüze Foça olarak gelmiştir.

Phokaia, Aiollar tarafından MÖ 11. yüzyılda kuruldu. O zamanlarda en önemli İyonya'nın yerleşim yerlerinden biri olan Phokaia'de İyon yerleşimi MÖ 9. yüzyıl da başlamıştır. Tarihte usta denizci olarak bilinen Phokaialılar, ayrıca mühendislikteki gelişmişlikleri ve başarıları ile Ege, Akdeniz ve Karadeniz'e de birçok sayıda koloni kurmuşlardır.

 Foça sırasıyla tarihte; 13. yüzyılda Çaka Bey tarafından alınarak Çaka Bey'in yönetimine, daha sonra ise Saruhanoğulları Beyliği'nin yönetimine geçmiştir. 1455'te ise Osmanlı Padişahı II. Mehmed, büyük fetihten sonra Foça'yı alarak Osmanlı topraklarına dahil etmiştir.



Bu gibi medeniyetliklere ve topluluklara merkez oluşturduğu için Foça önemli bir arkeolojik merkez haline gelmiştir. 1953 yılında başlayıp ve günümüze kadar aralıksız devam edip gelen kazılarda, Helenistik döneminden kalan tiyatro, Athena Tapınağı ve Kutsal Alanı, Liman Kutsal Alanı (Kibele'ye ait olduğu düşünülmekte) ile Pers Anıt Mezarı (Foça'nın 7 km doğusundaki "Taş Ev" olarak bilinen) ortaya çıkarılmıştır. Bahse konu Pers Anıtı; bölgeyi MÖ 492 yılında istila eden Ahamenid-Pers Ordusu komutanları için bir anıt olarak yapılmış; daha sonra mezar, ağıl, gözetleme noktası, mola yeri gibi amaçlar için kullanılmıştır. Anıt; Anadolu' da bulunan ender Pers yapılarından birisidir.


24 Haziran 2014 Salı

DİKİLİ


Dikili; Ege denizi kıyısında Midilli Adası karşısında yer alır, batısında Ege denizi, güneyinde Karadağ’ın eteği olan Kızılçukur ve Ali Petre bayırı, doğusunda Uçar ve Katrancı bayırı ile çevrilidir. Ayvalık, Bergama ve Aliağa ilçelerine komşudur.

İlk arkeolojik bilgilere göre Dikili’nin M.Ö. 4000–5000 yıllarına kadar uzanan geniş bir geçmişi vardır. İlk yerleşim yerlerinden Ağıltepe ve Kaletepe’de yapılan kazılar sonucunda Akalar’ın yaşadığı bu bölgeye Aterneus denildiği belirtilmiştir. Eoılı’lerin Dikili toprakları üzerinde Aterneus, Pytani, Astria, Teutronia gibi kentleri ve siteleri bulunduğu arkeolojik kazılardan anlaşılmıştır. İlk çağlarda Lidyalılar, İranlılar, Frikya ve Mysialılar daha sonra Romalılar, Bergamalılar; orta çağda da Bizanslılar, Cenovalılar, Selçuklular ve Osmanlılar hakim olmuşlardır. Dikili bölgesindeki tarihi kent ve sitelerde Aristo, Hermos, August, İskender gibi ünlü isimler zaman zaman bulunmuşlardır.

Yeni Dikili tarihi Bergamalı Karaosmanoğlu’nun Dikili’de çiftlik kurması ve burada dikmelik yetiştirmesi ile başlamıştır. Önceleri Dikmelik olarak geçen isim daha sonra Dikili haline gelmiştir.

Karaosmanoğlu ayrıca bugünkü Pazaryerinin yanında çiftlik kurmuş, bölgede hayvancılıkla geçinenleri burada toplayarak küçük bir köy haline gelmesini sağlamıştır.

Selçuklular bölgeyi ele geçirdikten sonra, uzun süre Türk ve Osmanlı hâkimiyetinde kalmış, 1919–1922 yılları arasında Yunanlıların işgali altına giren Dikili, 14 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtarılmıştır.

Dikili 1860 yılında Bergama’nın bir köyü iken bu tarihte Bergama’ya bağlı bir bucak, 1923 yılında da belediyelik olmuştur. 13 Ekim 1928 tarihinde de Bergama’dan ayrılarak İzmir İlinin bir ilçesi olmuştur.

Antik çağda Dikili ve çevresinde bazı uygarlıklara ait çeşitli kentler kurulmuştur. Bu kentlerin en gelişmişi Atarneus'tur. Diğer kentler ise Pytany, Teuthrania, Aşıklar Kenti Malena, Altaria, Elaia, Kanai, Karina ve Algai'dir.

22 Mayıs 2014 Perşembe

ÇİĞLİ


İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı olan ve il merkezine 17 km uzaklıkta bulunan Çiğli, 1992 yılında ilçe oldu. Çiğli ilçesine bağlı 1 belde belediyesi ve 1 köy bulunmaktadır. İlçenin kuzeyinde Menemen, doğusunda Karşıyaka, güneyinde ve batısında Ege Denizi yer almaktadır.

Eski tarihlerde, ilçenin genel olarak bataklık ve sazlıklardan oluşması ve denize yakınlığı nedeniyle yeşil alanlara çok çiğ düşmesinden dolayı, ilk yerleşenler tarafından buraya “Çiğli” adı verildiği bilinmektedir.


Çiğli’de ilk yerleşimin, 19. yüzyılın sonlarına doğru, Balkanlardan göç eden Türkler tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. Kurtuluş Savaşı esnasında İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini müteakiben, Yunan zulmünden kurtulmak isteyen bir kısım yerli halk burayı daha güvenli bularak yerleşmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve daha sonra yapılan mübadeleler çerçevesinde Batı Trakya’dan gelen Türklerin yerleştirilmesiyle ilk etapta köy olarak kurulmuş, 1956 yılında belediye statüsü aldıktan sonra, 1966 yılında meydana gelen Varto ve Hınıs depremleri sonucunda evsiz kalan aileler bugünkü Güzeltepe ve Şirintepe mahallelerinin bulunduğu alanlara yerleştirilmiş, bu süreç daha sonra doğu ve güneydoğu bölgelerinden gelen Türk vatandaşlarının Büyükçiğli, Küçükçiğli ve Balatçık mahallelerine iskan edilmeleri ile devam etmiş, 1981 yılında Milli Güvenlik Konseyi’nin 34 No’lu kararıyla İzmir Belediyesi sınırları kapsamına alınmıştır. 1992 yılında ilçe statüsünü kazanıncaya kadar Karşıyaka’ya bağlı olarak varlığını sürdürmüştür.

Günümüzde çok gelişen Çiğli’nin; Kuş Cenneti ve İzmir Doğal Yaşam Parkı sınırları içerisinde bulunmaktadır.
                                    

27 Nisan 2014 Pazar

ÇEŞME


Çeşme ilçesi, İzmir ilinin batısında yer alır. Doğudan Urla, kuzeyden Karaburun, batı ve güneyden Ege Denizi ile çevrilidir. Deniz seviyesinden yüksekliği 5 metredir. Yüzölçümü 260 km²'dir. 1 beldesi (Alaçatı) ve 4 köyü bulunmaktadır. Tarihteki on iki İyon kolonisinden biridir. Çeşme; Giritliler tarafından kurulmuş,  MÖ 7. yüzyıla  kadar tiranlar tarafından yönetilmiş ve  MÖ 560 tarihinde Lidya egemenliğine girmiştir.  Oldukça güzel taş işçiliğine sahip surlarla çevrilidir. Kentte yapılan arkeolojik çalışmalarda, MÖ 7. yüzyılın 2. yarısına tarihlenen Athena Tapınağı ve Tiyatrosu açığa çıkarılmıştır.

Çeşme yöresi, 11. yüzyıl sonlarında büyük Türk denizcisi Çaka Bey ile Türk egemenliğiyle tanışmıştır. Osmanlı egemenliğine geçişi, 14. yüzyıl sonlarındadır. En çarpıcı Osmanlı eserlerinden biri burada bulunan Çeşme Kalesi’dir. Çeşme ve çevresinde yapılan kazılarda elde edilen eserler Çeşme Kalesi içindeki müzede sergilenmektedir. Kaleye ek olarak bir de kervansaray bulunmaktadır.


Çeşme'nin en çok ziyaret edilen tarihi eseri II. Beyazıt'ın yaptırdığı kale bugün müze olarak kullanılmaktadır. Çeşme kalesi ise, 1508 yılında Osmanlı Padişahı II. Beyazıt tarafından, Aydın Valisi Mir Haydar aracılığıyla, Mimar Ahmet oğlu Mehmet'e yaptırılmıştır. Kalenin ilk inşaatı tam deniz kıyısına yapılmıştır. Ancak, sonraki yıllarda denizin doldurulması sonucu bugünkü konumunu almıştır. 


Kale ve liman, ticaret ve savaş gemilerini kötü hava koşullarına ve düşman saldırılarına karşı korumaktaydı. Kalenin güney kapısı, Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini taşımaktadır. Günümüze kadar çok iyi bir şekilde korunarak gelen kale içinde Çeşme Arkeoloji Müzesi yer almaktadır.

Çeşme Müzesi ilk defa 1965 yılında İstanbul Topkapı Müzesi'nden getirilen silahlarla silah müzesi olarak ziyarete açılmış olup, 1984 yılına kadar böyle devam etmiştir. Müzede bulunan silahlar salondaki aşırı nemden dolayı oksitlenerek bozulmaya başladığından, İzmir Arkeoloji ve Ödemiş müzelerine devredilmiştir. Aynı teşhir salonu düzenlenerek 1964 yılından beri devam eden Ildırı (Erythrai) antik şehrinde yapılan kurtarma kazılarından elde edilen eserler sergilenmektedir.
1529 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan iki katlı kervansaray, tipik Osmanlı dönemi kervansaraylarından biridir. Bir benzeri de Kuşadası'nda (Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı) bulunan yapının mimarı, Ali Pabuççu'nun oğlu Ömer'dir. "U" biçiminde bir plana sahip olan yapının ortasında geniş bir avlu, bu avlunun çevresinde de dükkân, depo ve odalar yer almaktadır. Merdivenle birinci kata çıkılır, burası da biçim bakımından zemin katına benzer. Zamanında kervansarayın misafirleri özellikle yabancı tüccarlarmış. Bunlar mekanı ya hayvanlarıyla geceyi geçirebilecekleri bir konut ya da şehirlerde mallarını koyacak ve satacak bir yer olarak kullanırlarmış. Bu kervansarayın restorasyonu tamamlanmış olup günümüzde otel olarak hizmet vermektedir.
Ilıca Plajı; "Eski Camii" olarak  anılan yer, Çeşme ilçe merkezinin 2 km kuzeyindedir. Bizans egemenliği sırasında I. Kılıç Arslan`ın kayınpederi Emir Çaka, yarımadayı ele geçirince, 1081 yılında Çeşme`ye gelmiş ve Oğuz Boyundan gelen Türkleri bu merkeze yerleştirmiştir. Halen bir cami kalıntısı ve geniş mezarlığıyla 11. yüzyıl Türk yerleşmelerine ait ilginç bir örnektir. 2 km'ye yakın uzunluktaki geniş ve beyaz kumlu plajları, nitelikli konaklama tesisleri ve termal olanaklarıyla Çeşme popüler bir turizm merkezidir. Denizin içinden kaynayan sıcak termal sular, Ilıca plajını ve yöredeki diğer plajları büyük birer termal havuz haline getirir.

Ilıca'daki büyük, küçük konaklama tesisleri, yoğun turist kapasitesinin ihtiyacını karşılayabilecek durumdadır. Birçok küçük otel ve pansiyonlar da bile kaplıca suyu vardır. Çeşme plajlarının ve özellikle Ilıca plajının en önemli özelliklerinden biri de, kıyıdan denize doğru yaklaşık yüz metrelik bir şeridin insan boyunu geçmeyecek derinlikte olmasıdır. Özellikle termal kaynaklarla beslenen sığ sularda, ultraviyole ışınlarının insan sağlığına çok daha fazla yararlı olduğu bilimsel bulgularla kesinleşmiştir. Bunların yanı sıra, bu plajlardan çocukların yararlanma olanakları sağlık ve can güvenliği bakımından elverişlidir.

22 Mart 2014 Cumartesi

BUCA


Buca,  İzmir’in  en kalabalık nüfusa sahip ilçelerinden biridir. İzmir'in 9 kilometre güneydoğusunda kurulmuş ve Nif Dağı'nın güney eteklerine yerleşmiştir. Yüzölçümü 180 kilometrekare, denizden yüksekliği 38 metre olup kuzeyinde Bornova, kuzeydoğusunda Kemalpaşa, batısında Karabağlar ve Gaziemir, güneyinde Torbalı ve Menderes bulunmaktadır.

Buca düz ve verimli topraklara sahiptir. Tınaztepe, Tıngırtepe, Zeytintepe, Koşutepesi ve Karacaağaç gibi tepeleri de vardır. Nif Dağı’ndan doğan Meles Çayı, Şirinyer’den geçer ve Halkapınar’da denize dökülür.

Buca, İzmir'in en eski yerleşim yerlerinden biridir. Kırıklar, Karacaağaç Kaynaklar ve Belenbaşı olmak üzere 4 köyü vardır.

Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlı Buca Eğitim Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, İşletme Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adalet Yüksek Okulu, Yabancı Diller Yüksekokulu, Manisa Spor Akademisi'ne bağlı Beden Eğitim Bölümü de Buca'da eğitim hizmeti veren yüksek okullardır.

28 Şubat 2014 Cuma

BORNOVA

Bornova İzmir'in metropol ilçelerinden biridir. Yamanlar Dağı'nın eteğinde, 380 kuzey enlem ve 270 derece boylam üzerinde yer alan, İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde bir ilçe merkezidir.  

Bornova; Kuzeyinde Karşıyaka ilçesi ve Manisa ili toprakları; doğusunda Kemalpaşa ilçesi; batısında Karşıyaka, Bayraklı ve Konak; güneyinde Buca ile çevrelenir. Belediye teşkilatı 1882 yılında kurulmuş, 1957 yılında ilçe haline gelmiştir. Yüzölçümü 224 km2’dir. Nüfusu 481.739'dur (2008).
Ege Üniversitesi'nin ana kampüsü ve üniversite ile aynı adı taşıyan, Türkiye'nin en büyük hastanelerinden biri olan Ege Üniversitesi Hastanesi bu ilçede bulunmaktadır. Ayrıca Yaşar Üniversitesi'nin Selçuk Yaşar kampüsü de Bornova Ağaçlıyol mevkiindedir.

İki büyük askeri birliğin yanı sıra, İzmir-İstanbul, İzmir-Ankara, İzmir-Aydın ve İzmir-Çanakkale karayolu ağlarının merkezinde bulunması, 2000 yılında metronun Bornova'ya uzanması ve İzmir Otogarı'nın ilçe içinde konuşlandırılmış olması ve Bornova-Kavaklıdere-Işıkkent üçgeninin sanayi bölgesi olarak saptanması ve 4 sanayi sitesinin yerleşim alanı içinde bulunması, Bornova'nın gelişimine bugün ve gelecekte etki yapacak unsurların başında gelmektedir. Bornova bu arada, Kavaklıdere, Çiçekli ve diğer köyleriyle İzmir'in akciğeri konumunu sürdürmektedir.

Bornova'nın yerleşim büyük ölçüde şehir dokusunun içindedir. Bu nedenle bağlı beldesi yoktur. 12 köyü bulunmaktadır.

Günümüzden 8 bin 500 yıl önce yaşamın başladığı Bornova dünden bugüne pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bornova, 17. yüzyıldan itibaren antik kaynakları rehber alan Batılı araştırmacı ve gezginlerin ilgi odaklarından biri olmuştur. Osmanlı devrinde bu bölgenin verimli bir tarım bölgesi ve bunun yanı sıra yoğun bitki örtüsü nedeniyle bir sayfiye yeri olduğu anlaşılmaktadır. Ovanın su kaynakları bakımından çok zengin olduğu bilinmektedir.


Prehistorik dönemde zengin bitki örtüsü ve hayvan kaynaklarıyla uygun çevre koşullarına sahip Bornova Ovası, İzmir’in ilk yerleşimcilerine ev sahipliği yapmıştır. İzmir’in en eski yerleşimine ait kalıntılar Bornova sınırları içerisindeki Yeşilova Höyüğü'nde bulunmuştur.   

2005 ve 2006 yıllarında gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda Bornova Ovası’nda ortaya çıkartılan Yeşilova Höyüğü’nün sadece İzmir’in değil, aynı zamanda Ege Bölgesi’nin de bilinen en eski yerleşim merkezi olduğu anlaşılmıştır. İlk toplulukların Yeşilova Höyüğü’ne günümüzden 8-9 bin yıl önce yerleşmeye başladıkları tespit edilmiştir.

22 Ocak 2014 Çarşamba

BAYRAKLI

İlk İzmir'i kuranların; M.Ö. 3000'de Tunç Çağını yaşayan ve Bayraklı'da oturan bir halk olduğu, yapılan kazılar sonucu, anlaşılmıştır. Bayraklı; 6 Mart 2008 tarihinde ilçesi olmuş, ve 22 Mart 2008 tarihinde 26824 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Karşıyaka İlçesine bağlı iken, ilçe olan Bayraklı'da 2009 yerel seçimlerinden itibaren ilçe teşkilatı oluşturulmuştur.
İzmir'i oluşturan onbir ilçeden biri olan Bayraklı; İzmir kent merkezinde, İzmir Körfezi’nin kuzeydoğu köşesinde İzmir-Çanakkale asfaltı üzerinde yer alır. Yamanlar Dağ Grubu'nun güney yamaçlarını da içine alan Bayraklı'nın doğusunda Bornova İlçesi, batısında İzmir Körfezi ve Karşıyaka İlçesi, kuzeyinde Karşıyaka ve Bornova İlçeleri, güneyinde ise İzmir Körfezi ve Konak İlçesi bulunmaktadır. Bayraklı'nın yüzölçümü yaklaşık 3700 hektardır.

Akdeniz’e hakim olan denizciler İzmir’e gelip, bayrak açarak levent toplarlarmış. Gönüllüler levent olarak burada açılan bayraklar altında donanmaya katıldığı için yörenin adı yıllar içinde Bayraklı olarak kalır.