15 Aralık 2015 Salı

KURTULUŞ SAVAŞI VE 9 EYLÜL

30 Ağustos 1922'de Dumlupınar (Başkomutan) Meydan Muharebesi'nin kazanılması ile Yunan ordusu imha edilmiştir. 1 Eylül 1922'de "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir" emrini verir. 9 Eylül 1922'de ordumuz İzmir'i alır. Atatürk İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf (Orbay) Bey'e telgrafta: "Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bugün mağlup düşmanla beraber İzmir'imize zaferle girdik. Ben yarın öğleden itibaren İzmir'de bulunacağım"der.

Aynı gün Yunan'ın ateşe verdiği Kasaba'ya (Turgutlu) varıp burayı ve yanan köyleri geçer. Armutlu'ya gelinir. Burada mola verilir Mustafa Kemal koyu bir güneş gözlüğü taktığı için tanınmaz. Orada bulunan bir ihtiyar, koynundan bir resim çıkarır, bir kaç kere önce resme, sonra Mustafa Kemal'e bakar. Mustafa Kemal gözlüğünü alnına doğru kaldırınca ihtiyar daha yakına yanaşır ve daha dikkatli bakar. Birdenbire yüzünün rengi değişir, her yanı titreyerek, "Bu sensin, bu!"diye bağırır. Sonra orada bulunanlara dönerek, haykıra haykıra "Ey ahali koşun, koşun! Bu odur, Kemalimiz geldi!"der demez bütün halk otomobile koşar. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı kimi toprağı, kimi tekerlekleri öpüyor, kimi Mustafa Kemal'in boynuna, eline sarılıyor kimi otomobili omuzlarında taşımaya çalışıyordu.

Mustafa Kemal 9 Eylül 1922 Cumartesi günü karargahı ile Belkahve'ye varır. Bir incir ağacının altında Kadifekale'de şanlı bayrağımızın dalgalandığı İzmir'i uzun uzun seyreder. Düşman devletlerin karma donanması körfezdedir. Hava kararıncaya kadar burada kalır. Geceyi geçirmek için Nif (Kemalpaşa)'ya gelinir. Rüşen Eşref Ünaydın anlatır:

"Seni, bir iki basamak merdivenle ilk katına çıkılan, zaten sanırım o ev sadece bir katlı idi, o evin kapısından içeri girişte, başları beyaz örtülerle sımsıkı sarılı köy kadınları karşıladılar. ....Yedi sekiz kadın... Gölgeler gibi çekingendirler. Seni o dar girişte görünce, yerlere doğru eğildiler; sarılıp dizlerinden öptüler; baş örtülerinin ucu ile ayaklarından tozlar aldılar, bir ikisi o tozları gözlerine sürdüler! Ve onların gözlerinden senin ayakkabılarına yaşlar damladı. Sen onları ağır başla selamladın. Onlar senin önünde el bağladılar, yaşlı gözlerle sana uzun uzun baktılar. Bu el bağlayışlar, bu susuşlar sana bir sonsuz minneti ve hayranlığı bin sözden ne kadar daha iyi anlatıyordu."

Atatürk yanında Mareşal Fevzi (Çakmak) Garp Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım (Gündüz) Paşa ve karargahı ile 10 Eylül 1922 günü İzmir'e girmiş burada Fahrettin (Altay) Paşa İle buluşarak doğruca Hükümet Konağına gitmiştir. İzmirliler kurtarıcılarını büyük bir törenle, sevinç ve coşkunlukla karşılamışlardır. İzmir Hükümet Konağı balkonundan, Konak alanını hınca hınç dolduran İzmirlileri, selamlayarak kısa bir konuşma yapar.

"Bu başarı milletindir" der.

Daha sonraları da yapılan her türlü hamleyi ve başarıyı hiç bir zaman kendine değil, canından çok sevdiği milletine mal etti.

Konak Meydanı'na İzmirli Türklerin büyük kurtarıcılarına armağanı olan bir açık otomobil getirirler. Otomobilin her yanı kırmızı beyaz kurdelelerle küçük beyaz güllerle süslenmiştir. Gül bahçesi gibi arabayı beğenerek seyreder. İzmirlilerin inceliğinden duygulanır. Fakat; çiçeklerin arasındaki kuzuyu fark edince, Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey'e dönerek:

-"Aman! Çabuk gidin söyleyin; şu kuzuyu kesmesinler..."

Ruşen Eşref Bey anlatır:

"Aşağıya çok hızla koştum. Fakat; kapını önüne varınca gördüm ki beyaz mermere al kanlar yayılmış, vaktinde yetişemediğimi arz için başımı ve ellerimi kaldırıp yukarı sana doğru baktım. Gördüm ki balkondan çekilmişsin şimdi o anı bir daha hatırladıkça, saldırgan ordusunu yok etmiş bir Muzaffer Başkomutanın bir kuzu kanı dökülmesine bakamayacak derecede bir insan yüreği taşır olduğunu hasretle bir daha anıyorum."

İzmir'de Düşman Bayrağına Saygı

Aynı gün öğleden sonra bir atın kuyruğuna bağlanmış yerde sürüyen Yunan bayrağını görünce "Bayrağı ters taşıyabilirler fakat; yerde süründürmesinler, bu bizim adetlerimize yakışmaz" diye haber gönderir ve bayrak atın kuyruğundan kaldırılır.

Daha sonra Mustafa Kemal yanına yazar Ruşen Eşref'i ve yaverlerini alarak otomobiline biner, biri otomobilinin önünde diğeri arkasında yer alan iki kısraklı süvari bölüğünün arasında, Konak Meydanı'ndan Karşıyaka'da onu konuk etmek için hazırlanmış eve gitmek üzere ayrılır.

Karşıyaka'daki kalacağı eve geldiğinde evin mermer taraçasına çıktıktan sonra kapının önüne ipek bir Yunan bayrağı serilmiştir. Üzerine basılacak bir yol halısı gibi yayılmıştır. Kadın ve erkek orada bulunan İzmirliler:

"Buyurunuz geçiniz.... Bizim öcümüzü yerine getiriniz. Yabancı kral bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak girmişti. Siz lütfedin, bu karşılıkla o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir"diye yalvarıyorlardı. Mustafa Kemal yerde serili bayrağın önünde durur, ağlayarak yalvaran kadın ve erkeklere tatlılıkla bakarak;

"O geçmişte kötü etmiş. Bir milletin istiklalini temsil eden bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem"der. Bayrağı kaldırtır ve bembeyaz mermerlere basarak içeri girer. Ruşen Eşref Ünaydın "İşte sen İzmir'e ilk gün zaferinle böyle girdin"der.

İzmir Hemşehriliği

İzmirliler Atatürk'e 14 Eylül 1922 tarihinde hemşehrilik teklif ederler ve Atatürk tarafından kabul edilir. Atatürk, 24 Eylül 1922 tarihinde İzmir Muhterem Hamiyetli Ahalisine hitabı ile yazdığı mektupta:

"İzmir Belediye ve Yönetim Meclisleri aracılığı ile bana İzmir Hemşehriliği sanı verildiğini öğrendim. Ülkemizin Akdeniz'e karşı ışığı olan, düşman işgalinden kurtulması için bütün ülkeyi seve seve yıllarca sıkıntılara sürüklemiş bulunan İzmir'imizin hemşehrileri arasında sayılmak bana sonsuz bir sevinç ve övünç olmuştur. Bundan yaklaşık üç yıl önce İzmir felaketi ile yüreği en büyük üzüntü ve aynı zamanda en güçlü bir inanç kararlılığı ile çarpmış; başladığımız bağımsızlık savaşında bana en güçlü umutları vermiş olan yiğit Erzurum halkı da beni hemşehrileri arasına almakla ödüllendirmiş oluyordu. Bana ulusal savaşımızın, önemli bir girişiminin başlangıcını anımsatmakta bulunan Erzurum hemşehriliğine, savaşımızın zaferini müjdeleyen İzmir hemşehriliğini ekleyerek, değerli bir ödül vermiş oluyorsunuz. İzmirli hemşehrilerime sevgi ve bağlılıkla teşekkürlerimi sunarım. İzmir'in acılarını gidermek için genel görevlerimizin verdiği zorunluluktan başka özel ve içten bir ilgi ile çalışmak, benim için bir ülkü olacaktır. Hepinize selam ve sevgi hemşehrilerim"der.

Emperyalzmin Denze DÖküldüğü Gün.

19 Mayıs 1919'da Samsun'da Başlayan Ulusal Kurtuluş Savaş'ı yolculuğu, 9 Eylül 1922'de İzmir'de sona erdi. Bu gün İzmir'in Kurtuluş Günü; Emperyalizmin Anadolu topraklarından sürüldüğü, denize döküldüğü gün. Mustafa Kemal 'in önderliğindeki ulusal özgürlük ve kurtuluş savaşının kazanıldığı o büyük utkunun adıdır. 9 EYLÜL 

1 Eylül 1922, Mustafa Kemal , tarihi emrini verdi: ”Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri!..”
Bağımsızlık ateşi ile yanan Türk Birlikleri bir an önce İzmir,e girmek için yıldırım gibi ileri atıldılar. Yunan ordusu silahını, cephanesini ve malzemesini terk ederek kaçıyor, kaçarken de her yeri yakıp yıkıyordu. Binlerce ölü veren Yunanlıların toparlanmaları olanaksızdı. Tek hedefleri İzmir'e ulaşarak gemilerle kaçmaktı. Türk birlikleri 1 Eylül'de Uşak ve Kütahya'ya, ertesi günü de Eskişehir'e girdiler.Batı Anadolu kentleri birbiri ardına geri alınıyordu. 4 Eylül'de Alaşehir, Buldan, Kula, Söğüt, 5 Eylül'de Bilecik, Bozöyük, Simav, Demirci, Ödemiş, Salihli; 6 Eylül'de Akhisar, Balıkesir,; 7 Eylül'de Aydın, 8 Eylül'de Kemalpaşa ve Manisa'ya Türk ordusu giriyordu. Türk ordusunun üstün başarısı karşısında Yunanistan 2 Eylül'de İngiltere'ye başvurarak, Yunan ordusunun Küçük Asya'yı boşaltması için ateşkes sağlanmasını istedi. Lloyd George ve Lord Curzon ise Türklerin İzmir yakınlarında durdurulabilmeleri halinde daha iyi bir barış sağlanabileceği önerisinde bulundular.
Türk ordusu, İzmir önlerindeydi artık. ''3 yıl, 3 ay, 25 gün'' süren savaş sona eriyordu. İzmir'de ulusal isyanın ilk kurşununu sıkarak işgalci Yunan Efzun Alayı'nın bayraktarını Karataş'ta yere indiren gazeteci Hasan Tahsin 'in başlattığı mücadele, yine aynı kentte noktalanıyordu. 9 Eylül 1922, saat 11.00; Türk Süvarisi İzmir'e girmiş ve Konak'ı zaptetmiştir. Teğmen Ali Rıza ve bir erle hükümet konağının merdivenlerini yıldırım hızıyla adımlayan Yüzbaşı Şerafettin Bey , ikinci kattaki balkonda duran Yunan Bayrağı'nı indiriyor, yerine Türk Bayrağı'nı çekiyordu. Halk coşku içinde özgürlük türküleri söylüyor, ulusal kahramanını, Mustafa Kemal Atatürk 'ünü bekliyordu artık.

Mustafa Kemal şehre giriyor

Atatürk, 10 Eylül 1922'de İzmir'e girdi. Yer yer çatışmalar sürmekteydi. 3 bin kişilik Yunan kuvveti esir alınmıştı. İzmir kurtarılmış, Ulusal Kurtuluş Savaşı ''büyük utku'' 'yla noktalanmıştı. Türk ordusu 4-5 ayda parçalanamaz denen Yunan cephesini birkaç günde yerle bir etti. 15 günde 600 kilometre yol aldı ve 150 bin kişilik düşman ordusunu yok etti. Atatürk'ün 1 Eylül'de Dumlupınar'da verdiği ''Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri'' emri 9 Eylül 1922'de İzmir'de noktalanırken yalnızca Türkiye için değil dünyanın bütün ezilen ulusları için yeni bir çığır açılıyordu.

Hindistan lideri Mahatma Gandi, Kurtuluş Savaşı'nı ''Mustafa Kemallerin zaferi dünya için bir hürriyet ve istiklal çağının sancağıdır'' diyerek selamlarken, Pakistan lideri Cinnah emperyalistlere şöyle sesleniyordu: ''Bütün dünyaya sesleniyorum. Ne biz, ne de her kıtada yaşamakta olan esir ve mazlum milletleri bundan sonra tutamayacaksınız.''

26 Kasım 2015 Perşembe

İLK KURŞUN VE HASAN TAHSİN


Hasan Tahsin; 1888 yılında Selanik'te doğdu asıl adı Osman Nevres'tir. ilköğretimine Selanik'te bulunan ve Mustafa Kemal Atatürk'ün de eğitim aldığı Şemsi Efendi Okulu'nda başlamış, daha sonra Selanik Feyziye Mektebi'ni bitirmiştir. İttihat ve Terakki tarafından burslu olarak Paris Sorbonne Üniversitesi'nde siyasal bilimler öğrenimi görmüştür. Paris'te İttihat ve Terakki Fırkası'nda ve Teşkilat-ı Mahsusa'da görev almıştır. İstanbul'a döndükten sonra,Osmanlı Devleti aleyhine Balkanları karıştıran İngiliz istihbarat teşkilatı adına çalışan Buxton kardeşlerin bu faaliyetlerini önlemekle görevlendirilmiştir. Buxton kardeşlere Bükreş'te bir tünelde suikast düzenleyen Hasan Tahsin, 10 yıla mahkûm edilmiş ancak 1916 yılında Almanya'nın Balkanlara girmesi nedeniyle serbest kalarak İstanbul'a dönmüştür. 1918 yılında İzmir'e yerleşerek gazeteciliğe başladı.

15 Mayıs 1919'da İzmir'e giren Yunan askerlerine ilk kurşunu sıkarak işgallere karşı silahlı direnişi başlatan Hasan Tahsin, hemen oracıkta Yunanlılar tarafından şehit edildi. 1973 yılında İzmir Konak Meydanı'nda Hasan Tahsin anısına İlk Kurşun Anıtı dikilmiştir.

25 Ekim 2015 Pazar

İZMİR'İN İŞGALİ VE KURTULUŞ SAVAŞINA ETKİSİ

30 Ekim 1918’de imzalanan  Mondros  Anlaşmasının  7.nci maddesi; İtilaf Devletlerine, ufak bahanelerle ülkemizin her noktasını işgal etme hakkı veriyordu. Anlaşma bütün detayları ile  sarayın bilgisi dahilinde  Bahriye Nazırı Rauf Bey tarafından imzalanmış ve düşman çarpışarak geçemediği Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından geçip başkent İstanbul’a dayanmıştı.
3 Kasım’da Musul, 6 Kasım’da Kerkük, 8 Kasım’da da İskenderun, 28 Mart’ta Antalya ve 15 Mayıs günü İzmir uyduruktan bahanelerle işgal edilmiş, İzmir’in nazlı bedeni Yunan çizmesi altında kalmıştı.
15 Mayıs 1919 günü ağababalarının  donanmasının koruması altında Yunan ordusu İzmir’e asker çıkararak işgale başlamıştır. Yunanistan işgali haklı göstermek güçlendirmek için önce bölgedeki Rumların Türklerden daha kalabalık olduğunu iddia etmiş, fakat bu fikri çürütülünce bölgedeki Rumların Türkler tarafından katledilmek üzere olduğunu söyleyerek Hıristiyan dünyasının da desteğini sağlamaya çalışmış ve bunda bir süre için başarılı olmuştur. İzmir’in işgali Yunanistan için büyük bir önem taşıyordu; Megola İdea yani büyük Yunanistan ideali artık gerçekleşmekteydi. Batı Anadolu’yu kapsayan Bizans İmparatorluğu yeniden kurulabilecekti. Bu nedenle Yunanlıların yaptıkları işgal hareketleri bölgede düzeni sağlamak yerine Türk nüfusunu yok etmek için katliamlar yapılması şeklinde gerçekleşmiştir. Bu durumu daha önceden tahmin eden Türk Halkı bu nedenle İzmir’in işgaline diğer işgallerden daha fazla tepki göstermiştir.
Daha İzmir’e çıktıkları ilk gün katliam yapmaya başlayan Yunan ordusuna karşı ilk kurşun İzmir’de gazeteci hasan Tahsin tarafından sıkılmıştır. Kısa bir süre içinde Yunan işgaline karşı silahlı direniş grupları oluşmuştur. Fakat Yunan ordusu bu engellemeler rağmen işgallerine devam etmiştir. İzmir’in işgali Ege Bölgesinde milis kuvvetler olan Kuva-yı Milliye’nin kurulmasına neden olmuştur. Kuva-yı Milliye birlikler Yunan Kuvvetlerinin ilerleyişini durduramamış fakat yavaşlatmıştır.
Yunan işgali itilaf devletleri’nin verdiği destek sayesinde 1922 yılında Sakarya Irmağı’na kadar ulaşacaktır.

İşgal günü Yunan birlikleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Bir Türk Subayı “Yaşasın Venizelos" diye bağırmadığı için şehit edildi.  Yunanlar ilk günde 400 kişiyi hunharca öldürdü. İzmir'in işgali ile bir çok asker istifa ederek Milli Mücadele'ye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya göç etti. Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki milli mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler.

Ulusal bir felaket olarak görülen İzmir’in işgali, Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepkiye yol açtı. 23 Mayıs'ta Fatih ve Sultanahmet'te Türk siyasi tarihinin o güne kadarki en büyük kitle gösterileri düzenlendi. Direniş fikri, İttihat ve Terakki yandaşlarının görüşü olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayıldı.

28 Eylül 2015 Pazartesi

URLA


Urla çok eski bir yerleşim merkezi özelliğindedir. Tarihi M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanır. Urla'nın o devirlerdeki adı Klazomenai'dir. M.Ö. 2000 yıllarının sonlarında Ege göçleri sonucu, Dor'ların orta Avrupa içlerinden aşağıya, Yunanistan'a inmeleri ile Yunanistan'da oturan İon'lar Anadolu'ya geçerek İzmir Körfezi'nden Mandalya Körfezi'ne kadar uzanan bölgede yerleşmişlerdir. O devirlerdeki kargaşadan dolayı Anadolu'ya gelerek yeni kentler kurmuşlar. Hatta Hititler gibi büyük devletler bile bu kargaşadan etkilenmiştir. Bu bölgeye İonia adını vermişler. İon kolonizasyonu olarak adlandırılan bu olay, zamanla yayılmış ve Smynnaa (Eski İzmir) ve Phokaia(Eski Foça) Aiollerin elinden koparılıp alınmış ve birer İon kent devletine dönüştürülmüştür.


Klazomenai antik kentinin kalınrıları Urla'nın İskele mahallesinde bulunmaktadır. Şu anda kazılar halen devam etmektedir. Bir kısmı Karantina Adası üzerinde bulunmaktadır. Çıkarılan önemli kalıntılardan birisi de o devirlerde kullanılan bir zeytinyağı fabrikasıdır. Ağaçlı yolun (Mithat Paşa Caddesi) İskele tarafında batısında bulunmaktadır. Klazomenai M.Ö.188 de, Roma'nın Pergamon Krallığı'nın müttefiki olarak yer aldığı, Suriye Krallığı ile yapılan Apemai barışından sonra, Romalı'lar tarafından özgür bırakılan şehirler arasındadır.Ayrıca Drymussa (Uzunada) Adası'da Klazomenai'a eklenmiştir. Arkeolojik bulgular Klazonmenai Kentinde yerleşimin en geç M.S. 5. Y.Y. başlarına kadar devam ettiğini göstermektedir. Bizans döneminde Piskoposluk listesinde adı geçen Klazomenai kentinin bazı arkeolojik deliller işiığında eski kent arazisi içinde kalan ve günümüzde Gülbahçe olarak adlandırılan yerde bulunmaktadır.


Helenistik-Roma döneminde anakara boşaltılmış ve Karantina Adası'ndaki yerleşim önem kazanmıştır. Karantina Adası'nın doğu kıyısındaki modern plajın içerisinde Helenistik-Roma dönemi villaların duvarları ve deniz içindeki temelleri gözlenebilmektedir. Adanın kuzeyindeki tepenin en yüksek noktasında bir tapınak bulunmaktadır. Bu tapınağın terasının kuzeyindeki bir yığıntıdan Arkaik dönem oturan kadın heykelciklerinin Helenistik dönem kopyaları elde edilmiştir.

Karantina Adası'nda çıkarılan çeşitli arkeolojik eserlerden yerleşimin M.S. 5. Y.Y.'a kadar devam ettiğini göstermiştir.

Türkler 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu'ya daha sistemli bir şekilde yerleşmeye başlamışlardır. Kendi Türk-İslam kültürlerini Anadolu'da yerleştirmiş ve karşılıklı kültür alışverişiyle Anadolu uygarlığı ortaya çıkmıştır. Bu şekilde Anadolu'da ilk büyük Türk Devleti Anadolu Selçukluları olmuştur.

Türklerin Ege Denizine ve İzmir'e ulaşması 1080 li yıllarda Çaka Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. İzmir artık bir Bizans şehiri değil bir Türk şehri olmuştur. Çaka Bey Türklerin ilk donanmasını da kurmuştur. Bu sayede kıyı şehirlerini de ele geçirmiştir. Bu şehirler arasında Klazomenai'de vardır. Çaka Bey'in kurduğu beylik kendi ölümüyle birlikte dağılmıştır. Bu tarşhten sonra iki yüzyıl kadar Batı Anadolu'da Türk - Bizans mücadelesi olmuştur.

1243 yılında Anadolu' giren Baycu Noyan komutasındaki Moğollar Anadolu Selçuklular'ın zayıflamasına sebep olmuştur. Anadolu Selçuklular'ın 1308 yılında yıkılmasıyla Anadolu'da beylikler dönemi başlamıştır.Bu beyliklerden Aydınoğulları Beyliği Batı Anadolu'da kurulmuştur. Aydınoğulları Beyliği 1308 yılında Germiyanoğulları Beyliği Subaşısı Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından kurulmuştur. 1330 yıllarında İzmir ve Urla'yı topraklarına katmıştır. Bu Aydınoğlu Umur Bey ve İbrahim Bahadır Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. Aydınoğulları sahilden 4 km içeride yeni bir yerleşim yeri kurmuşlardır. XIV. Y.Y. sonlarına ait bulunan eski kayıtlarda Urla'dan Karye Pazarı olarak bahsetmektedir. Urla ilk kurulduğu yıllardan itibaren bir pazar yeri olma özelliğindedir. Bunda liman ve Çeşme'nin ticaret merkezi olması etken olmuştur. 1390 yılında Osmanlılar'ın eline geçmiştir.

TORBALI

Torbalı, orta, batı, güney kısmı ova, kuzey ve kuzeydoğu ile güney batı kısmı dağlar ile çevrili Küçük Menderes Havzası üzerinde 603 km2 lik bir alan üzerinde kuruludur. Doğusunda Bayındır ve Tire, batısında Menderes, kuzeyinde Buca ve Kemalpaşa ve güneyinde Selçuk İlçeleriyle komşudur. Akdeniz ikliminin hakim olduğu ilçemizde yazlar sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer.İlçe merkezinin rakımı 35 mt. olup, İlçenin en yüksek rakımı 781 mt. ile Keçikalesi Dağı tepesidir. En düşük rakım ise 15-20 mt. ile ilçenin güney kısmına düşen ovalardır. Yöremizdeki akarsular Fetrek Çayı, Arapkahve Çayı ve Çevlik Çayı, Küçükmenderes nehrine güneyden karışmaktadır.Yörenin mevcut toprak yapısı verimli olup, her türlü hububat ve endüstriyel bitkiler (tütün, pamuk gibi) ile sebze ve meyve yetiştirilir. Ayrıca dağ eteklerinde zeytinlikler mevcut olup, dağlar ise çam ağaçları ile kaplıdır.


Torbalı; Tarihin bilinen devirlerinden beri çeşitli uygarlıkların merkezi içerisinde kalmış olup; ismini antik çağın ünlü şehirlerinden biri olan “Metropolis” bir diğer adıyla Triyanna yada Tripolis’den aldığı rivayet edilmektedir. (Bu günkü yerleşim yerinin yaklaşık 5 km güneyinde) Sırasıyla Neolitik, Kalkolotik,Tunç Çağları ile Frigya, Lydia, Pers, Roma ve Bizans dönemlerini, 1071-1317 tarihlerinde Selçuklular ve Aydınoğulları, daha sonraları Osmanlı dönemini yaşamıştır.

Torbalının Türk egemenliğinde bir yönetim birimi statüsü kazanması 1390 yılında Yıldırım Bayezit’in şehzadesi Ertuğrul Beyi vali olarak Aydın’a atanmasıyla başlamış, o dönemde Torbalı İzmir Sancağına bağlı bir birim olarak kayıtlara geçmiştir. Osmanlı döneminde Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmet’in 1414 yılında İzmir’i alması ile birlikte 1425 yılından sonra İzmir ve civarı tümüyle Osmanlı yönetimi altına girmiştir. Birinci Dünya Savaşını müteakiben 15 Mayıs 1919 -7 Eylül 1922 yılları arasında 40 aya yakın bir süre işgal altında kalmıştır. Kurtuluş Savaşının kazanılması ve Cumhuriyetin ilanı ile birlikte 20 Nisan 1924 tarihli 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu uyarınca sancaklar kaldırılmış, yerine vilayetler ihdas edilmiş, bunun sonucu Aydın Vilayeti parçalanmış, İzmir Sancağı da İzmir Vilayeti olarak kurulmuştur. Torbalı da İzmir’e bağlı bir nahiye olmuştur. 26 Haziran 1926 tarih ve 877 Sayılı Teşkilatı Mülkiye Kanunu ile Torbalı ilçe haline getirilmiş, ( 26.06.1926 tarih ve 404 Sayılı Resmi Gazete) 1927 yılında ise belediyelik olmuştur.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

TİRE


İzmir'in  80 km güneydoğusunda yer alan ire'nin doğusunda Ödemiş, kuzeyinde Bayındır, kuzeybatısında Torbalı, batısında Selçuk ilçeleri, güneyinde ise Aydın ili bulunmaktadır.

Tire’nin yüzölçümü 792 km² dir. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı`na göre toplam nüfusu 78.025`tir. Bu nüfusun 42.988`i merkezde, 35.037`si belde ve köylerde yaşamaktadır.

Deniz seviyesinden yüksekliği 92 metre olan ilçenin; kuzeyindeki Küçük Menderes Ovası ve akarsuyu ile güneyindeki Aydın Dağları'nın bir uzantısı olan Güme (Küme) Dağları en önemli yer şekillerini oluşturmaktadır.

Küçük Menderes Ovası tektonik hareketler sonucunda oluşmuş bir çöküntü ovasıdır(Graben) . Ova boyunca akan Küçük Menderes Nehri , taşıdığı alüvyonları biriktirerek tarımsal anlamda oldukça verimli arazilerin oluşmasını sağlamış, bu özelliği ile ilk çağlardan bu yana insanların başlıca yerleşim alanını teşkil etmiştir. 175 km uzunluğundaki Küçük Menderes Nehri, Selçuk ilçesi yakınlarından Ege Denizine dökülmektedir.

Doğubatı doğrultusunda uzanan 1646 m. yüksekliğindeki Güme (Küme) Dağları, Aydın Dağları'nın bir kolu olup epirojenez hareketler sonucu oluşan yükselti birimidir (Horst). Bunun yanı sıra Küçük Menderes Ovası içinde irili ufaklı tepe/ tepecikler vardır.

Doğal bitki örtüsünü, karakteristik Akdeniz iklimine ait bozulmuş ormanlıklar ve makiler oluşturmaktadır.

Güme Dağları'nın yüksek kısımlarında kızıl çam ormanlarına rastlanmaktadır.
İlçeye ulaşım kara ve demir yolu ile sağlanmaktadır. Tire ilçesi İzmir Aydın otoyoluna 35 km' mesafededir.

İzmir Adnan Menderes Havaalanı ise ilçenin 70 km kuzeyinde yer almaktadır. İzmir ve Kuşadası limanları Tire ilçesinin deniz ulaşımını ve deniz taşımacılığı bağlantılarını oluşturmaktadır.


20 Temmuz 2015 Pazartesi

SELÇUK



Selçuk İlçesi; kuzeyden Torbalı, doğudan Tire, güneyden Germencik, ve güney batıdan Kuşadası İlçeleri  ile çevrilidir.  Küçük Menderes Nehri, geniş bir ova ile ilçeye 3 km kuzeyinden geçip, 9 km batısından denize dökülür. Doğusunda yükseklikleri pek fazla olmayan Maden, Kayser ve Sarıkaya dağları, Güneyinde ise; Eteğinde büyük bir medeniyetin kurulmasına sahne olmuş Bülbül Dağı vardır.

Kuzeybatısında içinde, Kuş Cenneti ve üç doğal gölete ( Çakal, Gebeklise ve Cevaşır) sahip olan Selçuk’ta, doğa çeşitli kuşların barınmasına olanak sağlamaktadır. Selçuk yüzölçümünün, % 49 gibi büyük bir bölümünün ormanlık alan olması, İlçe’nin doğal deseninin zenginliğini oluşturur.
Akdeniz ikliminin hâkim olduğu Selçuk da yazlar sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçmektedir. Zeytin, pamuk, üzüm, narenciye (özellikle mandalina ve şeftali ) ilçe halkının başlıca gelir kaynağıdır. Bunun yanı sıra turizm de İlçe ve ülke ekonomisinin kalkınmasında önemli rol oynamaktadır. 

 Selçuk eski adıyla Ayasuluk, 1304 yılında Aydınoğulları Beyliği'nin eline geçmiş ve 1426 yılında Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. 1914’de Ayasuluk olan adı Selçuk olarak değiştirilmiş ve Kurtuluş Savaşından sonra da Akıncılar adıyla anılan Selçuk 1957 yılında İzmir İline dahil edilmiş ve ilçe unvanını almıştır. 

Selçuk, Dünyanın en büyük açık hava müzelerinden biridir. Antik Çağ'ın en önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Selçuk’ta bulunan tarihi yapıların büyük bir bölümü ayaktadır. Efes ören yeri, Türk ve dünya turizmi açısından çok önemli bir merkezdir, Efes her yıl yaklaşık olarak 2 milyon ziyaretçi tarafından gezilmektedir. Selçuk Efes Müzesi, sahip olduğu ve sergilediği sadece yerel eserlerle Avrupa’nın en önemli ve en zengin müzelerinden birisidir. Bu etkinlikler dışında, müzede verilen konferanslar ve açılan resim sergileri kültür hayatını canlı tutmaktadır. Selçuklu sanatının en önemli eserlerinden biri olan İsa Bey Camii Selçuk’tadır. Cami, hem avlulu Türk camii tipinin, hem de Anadolu sütunlu camilerinin bilinen en eski örneğidir. İlçeye bağlı  Şirince köyü, başlı başına popüler bir kırsal turizm merkezidir.
İlk çağın en ünlü şehirlerinden biri olan Efes, Küçük Menderes Nehri'nin sularını boşalttığı körfezin yakınında kurulmuştur. Tarıma elverişli toprakları, Doğu’ya açılan büyük bir ticaret yolunun başında oluşu, gerek Antik Çağ'da, gerekse de Hıristiyanlık döneminde çok önemli bir dini merkez oluşu, tarihe büyük bir kent olarak geçmesini sağlamıştır. İlim ve sanat dünyasında da adını duyurmuş, ünlü kişiler yetiştirmiştir. Bunlar arasında, rüya tabircisi Artemidorus, şair Kallinos ve Hipponaks, filozof Herakleitos, ressam Parrhasius, gramer bilgini Zenodotos sayılabilir.
Efes’in tarihi MÖ 6. binyıla kadar uzanmaktadır. Bu sonuca son yıllarda Arvalya ve Çukuriçi höyüklerinde ele geçen arkeolojik yerleşke bulgularıyla varılmıştır. Ayasuluk Tepesi’nde yapılan kazılar da burada Erken Tunç Çağı’ndan Hellenistik Çağ’a kadar kesintisiz yerleşmenin var olduğunu göstermiştir. Bu da eski Efes’in Ayasuluk Tepesi’nde olduğunu, buranın Anadolu kavimleri ve Hititler tarafından iskan edildiğini ispatlamaktadır. Ayrıca Hitit yazılı metinlerinde Apasas olarak geçen kentin bu kent olduğu da kesinleşmiştir.

Strabon ve Pausanias gibi yazarlar, tarihçi Herodot, Efesli şair Kallinos gibi antik kaynaklar Efes’in Amazonlar tarafından kurulduğuna ve yerli halkın Karyalılar ve Lelegler’den oluştuğuna işaret etmektedirler.  

MÖ 1050'de Androklos, diğer eski Yunan kolonistleri gibi Anadolu’ya gelmiş, Efes ve civarını almıştır. Efes, MÖ 7. yüzyıl da Kimmerler’in istilasına uğrar ve Artemis Tapınağı yerlebir edilir. MÖ 560’da kent Lidyalılarca Artemision çevresine taşınır. MÖ 386'da akdedilen Kral Barışı’nın sonunda Efes, Büyük İskender’in gelişine dek sürecek olan Pers egemenliği altına girer.


Bugün gezilen Efes, büyük ölçüde, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından MÖ 300’lerde kurulmuştur. Efes, Bizans Çağı’nda tekrar yer değiştirmiş ve ilk kurulduğu Ayasuluk Tepesi’ne gelmiştir.

14 Haziran 2015 Pazar

SEFERİHİSAR

Seferihisar; İzmir'in güneybatısında ve il merkezine  45 km mesafede yer almaktadır. Kuzeyde Urla ve Güzelbahçe, Doğuda Menderes ile çevrilidir. İlçenin batısının ve güneyinin Ege Denizi’ne kıyısı olmakla birlikte ilçe merkezi denizden 5 km içeride bulunmaktadır. İlçenin yüzölçümü 386 km²’dir. etrafı zeytin ve narenciye ağaçları ile çevrili, doğal ve tarihi güzellikle dolu bir ilçedir. Akdeniz iklimi yaşanan Seferihisar’ın sıcaklık ortalaması 18.3 derece, nispi nem ortalaması ise % 61 dir. Yıllık yağış ortalaması ise 540 kg.dır.

Seferihisar ilçesi topraklarında en eski yerleşim yeri Teos olup, burasının M.Ö. 2000 yıllarında Akalardan kaçan Giritliler tarafından kurulduğu ve Karyalıların bir kenti olduğu bilinmektedir. Böylece yöreye 4000 yıldan bu yana yerleşildiği söylenebilir.

Seferihisar 1084 yılında Selçuklu Komutanı Emir Çakabey tarafından alınmış, II.Haçlı Seferi (1147-1149) sonrasında, bölge Sultan Mesut tarafından Selçuklu topraklarına katılmıştır. Seferihisar, 1308 yılında Selçukluların dağılması ile 1320' de Aydınoğuları’ nın egemenliğine ardından 1394 yılında da Osmanlıların eline geçmiştir. İzmir 1850 yılında, Aydın vilayetinin merkezi olunca, Seferihisar nahiyesi de 1884 yılında Belediye olmuştur.

Seferihisar ve çevresinde yüksek yaz sıcaklıkları yaşanırken kışlar ılık geçmektedir. Bu duruma göre Seferihisar'ın Akdeniz termik rejim bölgesi içinde olduğu söylenebilir. Çünkü yılın 4 ayında (Haziran-Temmuz-Ağustos-Eylül) sıcaklıklar 20 C° nin üstündedir.

Seferihisar'da yıllık ortalama rüzgar hızı, yaklaşık olarak 3,5 m/sn civarındadır. Ocak, Şubat, Mart aylarında rüzgar hızında nisbi bir artış gözlenirken Mart ayından Haziran ayına kadar bir azalma daha sonra tekrar yükselme gözlenmekte ise de bunlar önemli bir değer değildir. Diğer yandan kışın ve geçiş mevsimlerinde rüzgarın hızı zaman zaman oldukça artmaktadır.

Seferihisar ekolojik ve fizyonomik bakımından ortak özellikler gösteren bitki topluluklarına sahiptir. Bitki toplulukları iki ana formasyonda görülür. Bunlar; maki topluluğu ve orman topluluğudur. Maki olarak ayırt edilen ve baskın türlerini, delice, menengiç, zakkum, katırtırnağı ve yer yer fundaların oluşturduğu formasyonda maki - garip şeklinde topluluklar da vardır. Ayrıca küçük topluluklar halinde kızılçam ormanları ile yüksek yapılı, kalın gövdeli, tek ağaç şeklinde meşeler yayılış gösterir. Doğal bitki örtüsü arasında kültür bitkilerinden zeytin ve narenciye ağaçları dikkati çeker.

19 Mayıs 2015 Salı

ÖDEMİŞ

Ödemiş İzmir iline bağlı bir ilçedir. 2014 yılı nüfus verilerine göre toplam nüfusu 129.407'dir. Ödemiş´in İzmir’e uzaklığı 113 kilometredir. Denizden yüksekliği 123 metre olup en yüksek noktası 2157 metre ile Bozdağlardır. Yüzölçümü 107.900 hektardır. Büyük bir kısmı ovalık olan arazinin ortasından Küçük Menderes nehri akmaktadır. Ödemiş Akdeniz ikliminin etkisi altındadır. İlçede yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağmurlu geçer. Bozdağlar ve Aydın dağlarına kar yağar, nem oranı %64 dür.

Ödemiş bitki örtüsü genelde makidir. Dağlarda meşe ağacı türleri, kestane ve menengir kızılçam ağaçları yetişmektedir. Ovada ise ceviz, incir, kavak, fıstıkçamı, turunçgiller, zeytin ve meyve ağaçları yer almaktadır.Ödemiş'in ekonomisi tarıma dayalı olup ilçe yüzölçümünün %36 sı tarım arazisidir. 21 bin aileden fazlası tarımla uğraşmakta ve geçimini böylelikle sağlamaktadır. Başlıca tarım ürünleri Patates, İncir, Zeytin, karpuz, Susam, Kestane, Tütün, Üzüm, yaş sebzelerdir. Yöre verimli topraklara sahip olup, tarlalardan bir yılda üç ürün kaldırılabilmektedir. Ayrıca Bademli yöresi meyve fidanı yetiştiriliciliği ve kiraz üretimi alanlarında Türkiye ekonomisinde büyük bir paya sahiptir. Ayrıca Ödemiş'te üretilen bir diğer önemli ürün ise Ödemiş Deri Tulum Peyniri'dir. Tüm Ege bölgesinde enfes tadını bilmeyen yoktur. Ege bölgesinde Deri Tulum Peyniri sadece Ödemiş'te yapılmaktadır. İlçe'nin ilçe halkı tarafından "kompir" olarak nitelendirilen sarı renkli patatesi sadece Ege Bölgesi'nde değil tüm Türkiye pazarlarında görülebilen en meşhur iki tarım ürünüdür.

İlçenin hazır yemek kültürünün en meşhur örnekleri Ödemiş kebabı, Ödemiş Sandviçi ve Tengül Pidesi'dir. Ev yemek kültüründe ise sebze ve et yemeklerine ilaveten birçok bölgede bilinmeyen ebegümeci, ısırgan, iğnelik, sarmaşık, vb gibi envai çeşit otlardan yapılan enfes ot kavurmaları mevcuttur.

Ödemiş'in sanayi yapısı da tarımsal hammaddelere dayalıdır. Ayrıca imalat sanayi içinde değerlendirilecek iş makineleri, çelik döküm, elektronik, süt ürünleri, plastik, ağaç ürünleri, zeytinyağı vb. fabrikalar ve işletmeleri bulunmaktadır. Sanayileşme yönünde özellikle son yıllarda önemli adımlar atılmaktadır.
Ödemiş'e bağlı bir mahalle olan Birgi, İlçe merkezine 10 km uzaklıktadır. Birgi'de 2012'de Unesco  tarafından Dünya Mirası Geçici Listesine eklenen  Aydınoğlu Mehmet Bey  Cami ve Çakırağa Konağı gibi tarihî yapılara ev sahipliği yapmaktadır.

Yine Ödemiş'in Gölcük Mahallesinde bulunan Gölcük Yaylası ve gölü yaz kış  görülmeye değer doğal bir alandır. 
İlçe sınırları içerisinde bulunan Bozdağ, Ege Bölgesinin önemli kış sporları merkezlerinden biridir.

12 Nisan 2015 Pazar

NARLIDERE

İzmir'in batısında yer alan Narlıdere, Balçova ile Güzelbahçe ilçeleri ile sınır komşusudur. İzmir Körfezi'nin en temiz sularına sahip olan Narlıdere, Çatalkaya Dağı'nı kaplayan çam ormanlarıyla oksijen deposu konumundadır.   Doğusunda Balçova, batısında Güzelbahçe  ve Menderes İlçesi, kuzeyinde İzmir Körfezi ile çevrelenir. İlçenin yüzölçümü 63 km²’dir.  

Narlıdere'nin ilk yerleşimi ile ilgili sağlıklı bilgiler bulunamamakla birlikte, İzmir tarihinden ayrı düşünemeyeceğimiz bölgenin Hitit yazıtlarına göre MÖ 2000'lerde Luvilerin egemenliği altında olduğu bilinmektedir. Daha sonra sırasıyla Lidyalılar, Persler, Büyük İskender'in MÖ 332'de Batı Anadolu'yu ele geçirmesiyle kısa bir dönem Makedonya Krallığı, Bergama Krallığı ve M.Ö 133 - M.S. 395 arası Romalılar egemenlik sürmüştür. Romalılar tarafından Luvi dilinde “Su geçidi, boğaz” anlamına gelen AKHİLLEON adıyla anılan bölge Roma İmparatorluğu'nun parçalanmasıyla Bizans egemenliğine geçmiştir. 1071 Malazgirt savaşından sonra, Türk Boylarının Batı Anadolu'ya ulaşmasıyla  bölgenin 1081 yılında Selçuklu Beylerinden Çaka Bey tarafından ele geçirilerek, bir beylik kurulduğu  bilinmektedir. Selçuklu, Bizans, Cenevizliler ve Rodos Şövalyeleri arasında el değiştiren bölge, Selçuklu İmparatorluğunun  yıkılmasıyla Aydınoğuları Beyliğinin egemenliğine girmiş ve 1425 yılında Sultan II. Murat tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Narenciye ve çiçekçilik, Narlıdere'nin en büyük gelir kaynaklarını oluşturmaktadır. Bölgenin en büyük narenciye bahçelerine sahip ilçe, sera çiçekçiliğinin de önemli merkezlerinden birisini oluşturmaktadır.


MENEMEN

Menemen, İzmir’e  35 km mesafededir. Doğusu Manisa İli, batısı Foça İlçesi ve Ege Denizi, Kuzeyi Aliağa İlçesi, Güneyi Çiğli İlçesi ile çevrilidir. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 20 m,  yüzölçümü  ise 655 km2 dir.

Menemen'in kuruluşunun milattan önceye dayanmakla birlikte kesin bir tarih saptanmış değildir. İlçenin M.Ö. 1000 yıllarında Eoliyenlerle İonyalıların hudutlarını oluşturan bugünkü Yahşelli Köyü civarında kurulduğu, M.Ö. 263-241 yılları arasında da Asarlık Köyü civarına nakledildiği söylenmektedir.

Menemen' den geçen Gediz Nehri, ilçenin hayat damarıdır. Bu nehrin oluşturduğu delta, Batı Anadolu'nun en büyük deltasıdır. Menemen Ovası, aşağı Gediz havzasında olup, doğuda Yamanlar Dağı, batıda Foça dağlık yöresiyle çevrelenmiştir. Doğu ve Kuzeydoğuda Dumanlı Dağlar, Güney ve Güneydoğuda Yamanlar Dağı ile çevrilmiştir. Ancak eskiden tek parça olan hatla Gediz Nehrinin açtığı vadi ile birbirinden ayrılmıştır. Bu nehrin doldurduğu delta ve ova ziraata elverişli olup, deniz seviyesindeki yerlerde tuzlu bataklıklar bulunmaktadır. Ovanın batısında bulunan Taşlı Tepe, Değirmendere, Üçtepeler gibi yükseklikler alüvyal zemin üzerinde dik yamaçlarla birer ada gibi yükselmektedir.

Menemen iklim etmenleri bakımından üniformdur. Akdeniz iklimi karakterini taşır, yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yıllık yağış ortalaması 616 mm, yıllık sıcaklık ortalaması 19 0C' dir. İklim özelliklerinden, ova topraklarının tümü derin yapıda ve genelde de orta-ağır bünyeli alüvyaldir. Menemen ovasını kat ederek Foça İlçesinin güneyinden denize dökülen Gediz Nehri üzerine kurulan Emiralem Regülatörü ve sulama şebekesi vasıtasıyla ova tamamen sulu tarım yapmaya elverişli saha haline gelmiştir. Yamanlar dağı üzerinde Karagöl Mevkiinde memba suyu niteliğinde birçok kaynak suyu bulunmaktadır.

İlçenin killi toprağı bir çok hünerli ele ilham kaynağı olmuş ve ilçede çömlekçilik gelişmiştir.

19 Mart 2015 Perşembe

MENDERES

İzmir kent merkezine 20 kilometre uzaklıkta yer alan Menderes, kuzeyinde Güzelbahçe, Konak ve Gaziemir, kuzeydoğusunda Buca, doğusunda Torbalı, güneyinde Kuşadası Körfezi, güneydoğusunda Selçuk, batısında Seferihisar ile çevrilidir. Tarihi ve kültürel değerleri, doğal güzellikleri, turistik bölgeleri ve tarımsal potansiyeliyle İzmir’in önemli ilçelerinden biri olan Menderes,  Adnan Menderes Havalimanı’nın ilçe sınırlarında olması nedeniyle de stratejik bir konuma sahiptir. İlçenin yüzölçümü 775 km²’dir.  Antik çağlardan bu yana çok sayıda uygarlığı topraklarında ağırlayan ilçe, tarihte Cüneyt Tabat, Cumaabad isimleriyle anılmış, İzmir’in düşman işgalinden kurtulduğu 9 Eylül 1922 tarihinden sonra aldığı Cumaovası ismi de 3 Haziran 1988’de Havaalanının ismiyle birlikte Menderes olarak değişmiştir.
 Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü ilçede, kışlar ılık ve yağışlı, yazlar kurak ve sıcak geçer. Kışın ısı en çok -1°C’ye kadar düşerken, yazın sıcaklık 40-45 °C’ye kadar yükselir. İlçenin doğal bitki örtüsü Akdeniz’e özgü maki topluluğu ile kaplıdır. Geçmişte dağlık alanlar ormanlarla kaplı iken, günümüzde ormanlık alanlar çeşitli nedenlerle yok edildiğinden seyrek olarak çam, meşe ve kayın ağaçları bulunmaktadır.

Kuzey – güney doğrultusunda uzanan bir ovanın ortasında yer alan Menderes’in başlıca yükseltileri Çatalkaya ve Gümüşsu Dağları ile batıdaki birbirini izleyen küçük tepeler halindeki Sandı Dağları’dır. Akarsu yönünden fakir olan ilçede Karakuyu, Görece, Kısık, Tahtalı ve Dereli çayları birleşerek Bulgurca Çayı’na kavuşurken, Bulgurca da Tahtalı Barajı’na aktarılmaktadır. İlçede bulunan Balaban ve Sandı göletleri de tarım alanlarının sulanmasında kullanılmaktadır. 


Halkın başlıca geçim kaynağı olan tarım, ekonomide de lokomotif görevini üstlenmektedir. Sera yatırımlarının gün geçtikçe arttığı ilçede, tarımsal üretimi kesme çiçek, örtü altı ve açık alanlarda sebzecilik, üzüm, mandalina, hububat, tütün ve zeytincilik oluşturmaktadır. Yüzölçümünün yüzde 38’ini tarım alanlarının kapladığı Menderes, salatalıkta Türkiye üretiminin yüzde 70’ini, kesme çiçekte 40’ını karşılamaktadır. Gümüldür bölgesinde 1940’lı yıllardan beri süren ve ünü ülke sınırlarını aşan satsuma mandalinası da bugün 12 bin dönüm arazide yetiştirilerek, yılda 400 tonu bulan üretimin büyük bölümü ihraç edilmektedir.

Ekonominin bir diğer önemli unsuru olan turizm, Menderes’in Gümüldür, Özdere ve Ahmetbeyli bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Yeşil ve mavinin buluştuğu 40 kilometrelik sahil şeridi, mavi bayraklı plajları, görülmeye değer koyları, tarihi ve kültürel zenginliğiyle yükselen turizm değerlerinden biri olan Menderes, yaz aylarında çok sayıda yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapmaktadır.

KONAK

Konak, İzmir ‘in merkez ilçesidir. Kuzeyinde İzmir Körfezi ve Bayraklı, doğusunda Bornova, güneyinde Karabağlar, güneydoğusunda Buca ve batısında Balçova ilçeleri bulunmaktadır.

"Konak", İzmir'de sadece bir ilçe, bir semt ya da mahalle adı olmayıp özellikle son iki yüzyıldır şehrin merkezi olmuştur. Saat Kulesi, Belediye Sarayı, Vapur İskelesi, Yalı Camii, Ankara Palas, Anafartalar Caddesi girişi, Askeri Kıraathane, Milli Kütüphane ve özellikle Sarı Kışla başta olmak üzere günümüze kadar ulaşabilmiş ya da geçmişin anıları içinde kalmış birçok mekânı barındırmış olan Konak;  İzmir'in merkezidir. Konak, İzmir'in bir numaralı ticaret merkezi Kemeraltı ve çevresinin ana giriş-çıkış kapısıdır. Kemeraltı gibi akla gelebilecek her türlü malın satıldığı bir efsane çarşıya  buradan ulaşılır. 
Antik İzmir'de bu alanın bulunduğu yer "İç liman"dır. Günümüzün Konak Meydanı'nın Güney Batı yönündeki bir noktadan başlayan liman geniş bir kavis çizerek Hisar Camii'nin yakınlarındaki bir noktada son bulur ve kıyı şeridi Bornova Körfezi'ne doğru uzayıp gidermiş. Bu iç limanın girişinin solunda ilk yapılış tarihi bilinmeyen  kale (Kadifekale) bulunur.
İzmir’de "Konak" adının Hükümet Konağı'ndan geldiğini düşünülür, hatta bunu yazan araştırmacılar bile vardır. Ancak meydana ve semte adını veren "Konak" Hükümet Konağı değildir. Günümüze ulaşmamış olan Katipoğulları'nın konağıdır.
15 Mayıs 1919 Perşembe günü Yunan askerinin  Kordon'a ayak basıp Konak Meydanı'na yürüyerek, Hükümet Konağı ve Sarı Kışla'yı ele geçirmesiyle başlayan "İşgal", 9 Eylül 1922 Cumartesi günü Türk Askeri'nin Konak Meydanı'nda Sarı Kışla ve Hükümet Konağı'na bayrak çekmesiyle sona erer. Şehit Gazeteci Hasan Tahsin'in özgürlük adına ilk kurşunu sıktığı günden tam 3 yıl, 3 ay, 3 hafta ve 3 gün sonra gelen kurtuluş rüzgarı içinde Konak Meydanı ve çevresi tüm İzmir içinde en önemli olayların yaşandığı yerlerden biri olur. Kurtuluş günü Konak Meydanı'nın yaşadığı olaylardan en önemlisi Kışla ve Hükümet Konağı'na bayrak çekilmesidir. Punta üzerinden Kordon'a çıkan İkinci Tümen'e bağlı süvarilerimizin önünde Yüzbaşı Şerafettin Bey, emir subayı Teğmen Hamdi ve Teğmen Rıza Beyler  Konak Meydanına ilk adım adan kurtarıcılardır.
Konak’ta, Sultan II. Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. Yıldönümünde  Hükümet Meydanındaki  Saat Kulesi yaptırılır.  Sekizgen tabanlı Yalı Camii ise 18. Yüzyıl'da İngiliz Ayşe Hanım tarafından medrese olarak yaptırılır. Daha sonra Rahmi Bey'in valilik döneminde işlevini yitiren ve oldukça harap durumdaki bu medrese onarımdan geçirilerek camiye dönüştürülür. O günden bu yana İzmirli'ye cami olarak olabildiğince hizmet veren ve tek şerefeli zarif bir minareye de sahip olan bu yapı 1964 yılında bir onarım daha geçirir ve özellikle dökülen ya da sökülen çinileri ve diğer kısımları yenilenir.


22 Şubat 2015 Pazar

KİRAZ


Kiraz, İzmir'in doğusunda yer alır, İl merkezine uzaklığı 142 km'dir. Kuzeyinde Manisa ilinin Salihli ilçesi,  doğusunda Manisa'nın Alaşehir ilçesi; batısında Ödemiş; güneyinde Beydağ ve Aydın ilinin Nazilli ilçesi bulunur.

Kiraz Antik Çağlardan bu yana toplumlar tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. M.Ö. VIII. Yüzyılında İzmir ve çevresinde parlak bir uygarlık kuran İonlar zamanında Kiraz ilçesine "Kışlık Barınak" anlamına gelen "Kleos " ,  Bizansların döneminde ise "Kilos" denilmiştir. M.S. 1300 yıllarına doğru ilçe Türk hakimiyetine "Aydınoğlu Beyliğine " bağlanmıştır. Türkler zamanında ilçeye " Güzel yer "anlamına gelen " Keleş " denilmiştir. Ancak bu kelime zamanla halk dilinde " Keles" e dönüşmüştür.

Kirazları ile ünlü olan İlçe, 18.06.1947 tarih ve 6635 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 11.06.1947 tarih ve 5071 sayılı "Yeniden 15 İlçe Kurulması Hakkında Kanun' la 01.01.1948 yılından geçerli olmak üzere İzmir İline bağlı Kiraz ilçesi olarak kabul edilmiştir.


Bağları ve meyve bahçeleriyle ün yapmış Kiraz, ve ova köyleri önemli bağcılık ve tarım merkezidir. Dağlık bölgede yerleşik köylerde, arazinin uygun olmaması nedeniyle bahçe tarımı olanakları sınırlıdır. Özellikle; Umurlu, Karabolu, Dokuzlar, Taşlıyatak köylerinde kestane ve kiraz üretimi ve genel olarak da küçükbaş hayvancılık yapılmaktadır.

KINIK


Kınık; Ege Bölgesinin Kuzeybatısında, Madra Dağları ile Yunt Dağlarının arasında, Yunt Dağları silsilesinden Kara ve Sultan Dağlarının kuzey eteklerinde, Bakırçay Ovasının güney kıyısında kurulmuştur.  Doğusu ve Güneyi Manisa ili Soma İlçesi, Batısı ile Kuzeyi Bergama ilçeleriyle çevrilmiştir.

Denizden yüksekliği ovada 40 metre, yerleşim yerinde 90 metre, en yüksek tepelerinde 1000 metre civarındadır.  Yüzölçümü 436 kilometrekare olup toprak büyüklüğü açısından İzmir ilçeleri arasında 12 sırada yer alır. İzmir iline uzaklığı 120 kilometre, Bergama ilçesine 19 kilometre, Manisa ili Soma ilçesine uzaklığı 25 kilometredir.


İlçe  Roma İmparatorluğuna kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olup ilk çağ yerleşim merkezi olan Gambreion  ‘un yerine kurulduğu sanılmaktadır. Güney doğusunu kaplayan Karadere Ormanları içindeki Sibel (Kibele) Tapınağı ile bazı kalıntılar tarihinin çok eskiye uzanışının kanıtıdır.

İlçe 1330 yılında Osmanlı Devleti’nin idaresi altına girmiştir. İsmini Oğuz Türkleri ‘ nin Bozoklar Kolunun Kınık Boyu’ndan almaktadır.  1820 ye kadar bir köy konumunda iken 1910 yılında Bergama ilçesine bağlı bucağa dönüştürülen ilçe Kurtuluş Savaşı yıllarında bir süre Yunan işgaline uğramış,13 Eylül 1922 de ise düşmandan tamamen temizlenmiştir.  İlçe  1948 yılında Bergama ilçesinden ayrılarak İzmir iline bağlı bağımsız bir ilçe konumuna getirilmiştir.

18 Ocak 2015 Pazar

KEMALPAŞA



Kemalpaşa;  İzmir’in 29 km. doğusunda, İzmir-Ankara Karayolunun 8 km. güneyinde yer almaktadır. Doğusunda Turgutlu, kuzeyinde Manisa, batısında Bornova ve İzmir merkez, güneyinde Torbalı ve Bayındır bulunmaktadır. Yüzölçümü 658 km2  olup, rakımı 225 metredir. Kemalpaşa İlçesi güney batısındaki en yüksek noktası 1510 metre olan Nif Dağları ile kuzeyinde kuzeyindeki Manisa Dağları arasında yer alan oldukça verimli ovada kuruludur. İlçenin en önemli akarsuyu Nif Çayıdır. Bu çay ilçe sınırlarına Ulucak’ın batısından girer ve Kemalpaşa Ovasından doğuya doğru akarak Manisa’da Gediz Irmağına dökülür.


Kemalpaşa ilçesinin tarihteki adı, “Nif” dir. İlçenin bu adı almasında yaz kış yeşillikler içinde olması, özellikle  bahar  aylarında  kiraz  ve meyve ağaçlarının çiçek açması ile bir gelin  görünümünü alması etkili olmuştur. İlçe antik çağlarda birçok yerleşime sahne olmuş, özellikle Bizans ve Osmanlı dönemlerinde dikkate değer boyutta iskan görmüştür. Kemalpaşa ve Çevresi, Saruhan Baba Sultan Kutbeit zamanında, Hacı Emet Bey tarafından bizanstan fethedilerek Saruhanlı Beyliğine katılmıştır. Daha sonra I. Murat zamanında Osmanlılar tarafından fethedilmiştir.


Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde İlçe  hakkında şu bilgiye yer vermiştir. “Kalesi yalçın bir kaya üzerinde, 5 köşeli, 2 kapılı, 200 adımlık içindeki ve altındaki kubbelerden akan soğuk sular vardır. İçinden elini uzatıp bir iki tas su çıkarmak mümkün değildir.”

Nif yerleşimi, Saruhanlı Sancağına bağlı bir bucak iken 1900 yılında İzmir İline bağlanmış, 1901 yılında kaza olmuştur. 16 Mayıs 1922 tarihinde Yunan işgaline uğrayan “Nif”  daha sonra 8 Eylül 1922 sabahı Savandağ Mevkiinde yapılan küçük bir çarpışmayı müteakip Türk askerleri tarafından saat 15:00’te kurtarılmış ve Hükümet Konağına Bayrağımız çekilmiştir. Büyük kurtarıcımız Atatürk 8 Eylül 1922 günü İlçeye gelmiş ve o zaman düşman karargahı olan ve halen Askerlik Şubesi olarak kullanılan binada geceyi geçirmiştir. O güne kadar “Nif” olan ilçemizin adı, Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün ilçede konaklaması nedeniyle Cumhuriyetin ilanından sonra “Kemalpaşa” olarak değiştirilmiştir.


İlçe, Akdeniz ikliminin etkisinde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. İlçenin iklimi İzmir’e göre biraz serttir. Ortalama yıllık toplam yağış miktarı 1050 mm dir, yüzölçümünün yaklaşık % 60’ı (33.611 ha) ormanlarla kaplıdır. Orman ağaçlarını meşe, kızılçam ve karaçam ağaçları oluşturur. Ayrıca Akdeniz iklimi tipik bitki örtüsü olan makilik ve bozuk baltalık alanlar vardır.

16 Ocak 2015 Cuma

PTT, İZMİR POSTA DAĞITIM MERKEZİ VE ESHOT MARİFETİYLE İZMİR'DE ÇAĞDAŞ BİR UYGULAMA

Eshot tarafından hazırlanan 65 yaş kartları istihkak sahiplerine dağıtılmak üzere 12 Ocakta PTT’ye teslim edildi. PTT   İzmir Posta İşleme ve Dağıtım Merkezi dağıtıcıları tek tek dolaşarak kimlik tespiti yapıp kartları teslim edeceklerine daha kolay olan bir yolu tercih ederek,  önceden hazırladıkları “Sarı Haber Kâğıdını” alıcının posta kutusuna atarak bütün yükü PTT şubelerine yıktılar. (Bunu kendi inisiyatifleri ile mi yoksa amirlerinin bilgisi ve emri ile mi yaptılar? Araştırılması gerekir!)

Buraya kadar bunda ne var diyeceksiniz!

1- Adı üstünde bunlar 65 yaş ve üstü insanların alması gereken kartlar. Hepsi dinç ve sağlıklı değil; Sarı haber kağıdını aldıktan sonra 14 Ocaktan beri mahallelerindeki PTT şubelerine gidiyorlar ancak kartlar şubede değil. Dağıtıcının evinde veya dağıtım merkezinde.  65 yaş kart hak sahibi, bastonuyla veya yakınlarının kolunda; bugün gitsin yarın gelsin.

2. ESHOT veya Büyükşehir Belediyesinin, evlere teslim olarak ödemesini yaptığı gönderinin, şubeden alıcı tarafından aldırılması ile arada doğan fark ile PTT ye haksız kazanç olarak yansıyan miktar.

3- PTT’nin emeklilere emekli maaşlarını taaaa! Evlerine kadar götüreceği vaadi.  

Vay benim yeni Türkiye’m, vay yeni Türkiye’min kurumlarından yaşlıları sokağa döken PTT, vay gönderdiği gönderinin arkasında duramayan ESHOT’um vay benim Büyükşehir Belediyem vay!

7 Ocak 2015 Çarşamba

2 Ocak 2015 İzmir'de Ulaşıma Zam Yapıldı!

2 Ocak günü; sessiz sedasız ve habersizce; kent kart okuyucu cihazlarına yapılan düzenleme ile çok çirkin! İZMİR'İN SÖZDE HALKÇI BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNE yakışmayacak bir şekilde ulaşıma zam yapıldı.

İnanın sadece ben; gelen zam nedeni ile kartlarının yetersiz bakiye vermesi sonucu mağdur durumda kalan 9-10 kişiye tanık oldum.

Kişiler; hesaplarına göre kartları ile planladığı yere gidip dönebileceklerdi, ancak yapılan ve duyurulmayan zam nedeni ile kartları yetersiz duruma düştü ve kalakaldılar. İmkanları olmayanlar ya yardım aldı, yada gidecekleri yere yürüdüler.

Bu talandan! Mal kaçırırcasına uygulanan ulaşım zammı! İzmir Belediyesinin mevcut bütün kötü uygulamalarının üzerine tüy dikti. Bunun ayıbı uygulayanlara ömür boyu yeter!

Ömür boyu!